Eski laflar değişti. Yeni laflar hayatımıza yön verir oldu.
Toplumda ortaya çıkmış her deyişin (lafın) kaynağı insanların o dönemlerde yaşadıkları hayattır. Telefonumda bir uygulama var. Bana su içmem gerektiğini hatırlatan bir uygulama. Arada sırada bana bildirim gönderiyor ve bildirimler gerçekten de oldukça komik olabiliyor. Giriş cümlemi de aslında oradan kopyaladım;
“Eski laflar değişti; su içenin, bardak dolduranın.”
Şöyle bir geçmişe baktığımızda gerçekten de eski laflar değişti. Fakat ben bu yazımda daha farklı bir konuya değineceğim: Google Gibi Olmak.
Eskiden Nasıldı?
Eskiden hayatın gereksinimleri daha farklıydı. Yani iyi bir iş adamı, üretken ve yeni gelişimler getiren bir insan olabilmek için bireyler yetenekli olmaya ihtiyaç duyuyorlardı. Başka bir deyiş ile evdeki musluğu tamir edebilmeli, bozulan lambayı değiştirmeli hatta paslanan bahçe demirlerini boyamalıydı. Bu yetkinlikler bizi ‘iyi’ kılardı.
Bir klasik olarak işe girerken hem telefona bakmanız hem yerleri silmeniz hem de çayı demlemeniz istenebilirdi. Bunun için de yetkinlik dağarcığının geniş olması gerekirdi. Zamanın da gereksinimi belki buydu. Usta diyebileceğimiz insanları son çare olarak çağırırdık. Öyle ki eski filmlerde de görebiliriz bir babanın evdeki bir iş için dışarıdan usta çağırması demek kendisini aşağıması gibi bir şeydi. Çünkü o baba o işi yapabilme yetkinliğine sahip olmak zorundaydı. Bu zorunluluk da geçmişten o güne dek gelen alışkanlıklar ve kültürün etkisiydi.
Ancak günümüzde yeni bir çağ ve kültür var.
Şimdi Nasıl?
Çağımızın adına ne diyoruz bilmiyorum. Gelecekteki nesiller günümüzden nasıl bahsedecek onu da bilmiyorum. İnternet çağı, bilgi çağı ya da sosyal medya çağı olabilir belki. Sonuçta artık çağlar da daha kısa. Çünkü zamanımız az, daha fazla çağ üretmeliyiz!
Yukarıda bahsettiğim bütün o her işi bilmeli gibi düşünceler, fast-food kültürünün yerleştiği hemen hemen her yerde yok olmakta hatta yok oldu bile. Kesinlikle bunun doğruluğu ya da yanlışlığını sorgulamayacağım fakat bu değişimi fast-fooda bağlamamın sebebini söylemek isterim. Fast-Food dediğimiz durum kısa öğle arasında ya da bir yere hızla giderken yoldaki kısa bir molada karnımızı doyurmak için var olan bir sistem. İki saat boyunca bir yemeğin pişmesini, ısınmasını bekleyemeyiz çünkü zamanımız değerli. Bir an önce işe gidip daha çok çalışmalıyız. Çünkü daha çok paraya ihtiyacımız var. Çünkü bu dünyanın hastalığı, sağlığı var. Olurda böylesine çok çalışıp, sürekli fast-food beslendiğimiz için sağlığımızı kaybedersek, hastane masrafları için para lazım. Para için iş lazım ve… Neyse.
Sonuç olarak artık evimizdeki bozuk lambayı değiştirmek ya da boyanacak demirleri boyamak zorunda değiliz. Ne toplum ne de içgüdülerimiz bize bunu söylemiyor. Aksine içgüdülerimiz bize diyor ki, bu işi sen mi yapacaksın? Çağır bir usta, gelsin yapsın. Çünkü senin zamanın daha değerli. Çünkü senin o boş işlere ayıracak vaktin yok, işi erbabına bırak. Yani Google gibi ol.
Google Gibi Derken..?
İnternet alemindeki en büyük dönüm noktalarından birisi de Google.com adresinin hizmete girmesidir diye düşünüyorum. O ve ardından gelen her şey dünyamızda farklı noktaları değiştirdi. Eskiden her on yılda bir gelen değişimler beş yılda bire, yılda bir hatta neredeyse ayda bire düştü. Gazeteyi her açtığımızda yeni bir ürün ve gelişim, yepyeni bir meslek tanımıyla uğraşır olduk. Evimizde kullandığımız lamba, kapımızın önündeki demir bile değişti. Hepsinin garantisi, yetkili servisi, teknik sorumlusu ortaya çıktı. Artık o işleri yapmak zorunda olmadığımız gibi yapmak konusunda da yetkili değiliz.
İnternet alemi gibi. Gelişen yeni teknolojide bir yer edinmek gerekiyordu. Sağlam bir site ile insanları kendine çekmeli ve sende sürekli trafik oluşturmalarını sağlamalıydın. Ancak her işten anlamak dediğimiz gibi geçmişte kaldı. Bir işte uzmanlaşmak da oldukça zaman alır oldu. Bu noktada yapabileceğimiz iş, uzmanı tanımak oldu.
İşte yazının en başından beri lafı eveleyip geveleyip söylemeye çalıştığım şey bu; network.
Google aslında hiç bir şey bilmeyen, sadece aradığınız şeyin nerede olabileceğini size söyleyen bir platform bildiğimiz gibi. Fakat bu onu dünyanın en çok tıklanan sitesi yapıyor. Bİldiği bir şey yok aslında. Yani benzetmemizden yararlanırsak, eski tarz bir ampulü değiştiremez ya da bozulan ütünün tek bir vidasını bile açamaz. Ancak mahallenin tam ortasında oturabilir ve herkese aradığı hizmeti nerede bulabileceğini söyler.
-Ampul mü alacaksın? İki sokak aşağıya sonra sağa, orada Orhan Abiyi bul.
-Cam kırıldı? Kemal Baba iş görür, hemen soldaki dükkan.
-Su bitti? Sen git ben gönderiyorum.
İşte bu Google gibi adam olmak!
Günümüzde gerçekten de insanların çoğunun sizden beklediği bu. Ya da şöyle söyleyeyim, başarıya götüren en kestirme yollardan birisi bu. Aşırı bilgili olmanıza gerek yok. Belki bir telefon uygulaması yazamayabilirsiniz ya da bir katalog nasıl oluşturulur bilemeyebilirsiniz, fakat bu işleri kimin yapacağını biliyorsanız siz aranılan kişisiniz. Ger gün öylesine fazla bilgi üretiliyor ki, takip etmek imkansız. Kimse hepsini bilemez ve bilmesine de gerek yok. İşini göreceği kadarını öğrenmek ister insan. Bu noktada da Google gibi adamlar devreye girer.
Google gibi adam olmayı başarabilmek belki de daha zordur ancak bana göre sizi başarıya götürecek temel anahtarlardan birisidir. Yani network önemli vesselam.
Başlığımı da ‘Benim babam Google gibi adam!’ çağrışım yaptığı gibi araba reklamından aldım. Çünkü belki de gelecekte çocuklar gerçekten de birbirlerine üstünlük taslama yarışında böyle diyecekler;
Benin Babam Google Gibi Adam!
Keyifli yaşamlar,